29 Temmuz 2013 Pazartesi

Gösterişli bir duvara öfkeni yazmak gibidir hayat...


Hüzünlü bi virgül gibisin diyorlar  görenler. Yalnızlığa mecbur oluşumdandır diyemiyorum onlara. İçten içe; ne yana dönsem kendime ait değilim diyorum, seyretilmiş anılara rest çekiyorum arada, arada bükeyler çiziyorum ayaklarıma, sarı sayfalara öksüz bi aşkın namelerini diziyorum, özümden kovuluyorum, tanrıların azarlar gibi beni eğişini ya da diğer bi tabirle terkedilmiş bi çocuk gibi yapışmak istiyorum birinin eteklerine...
Ninnilerle başladığımız hayata, ağıtlarla veda etmek nasıl bi şeydir bilir misiniz? Ve nasıl büyür yokluğu göğsünde.. Parantez açıyorum hayata (sırf gözlerini bir kez daha görmek için), ve kapatıyorum parantezi, ve tekrar açıyorum... Son cümlem oluyor "kimsenin beni beklemediği o yerde kalakalmak, ne ağır işkence" diyorum..
Kendimle konuşuyorum ve hatta kızıyorum... "Bazı şeyleri unutmak bi meziyettir" diyorum. Acılar ayrılıklar hepsi bizim için deyip suskunluğa bürünüyorum...
Susmak almak gibiymiş bi hançeri kalbine boydan boya, kaybedilen zamanlara, hatırlanmayan bi isyan gibi gereksizmiş. Mümkünmüş tarihte kaybolmak aslında, ellerim gibi, kokum gibi...
Akıp gitmekmiş bi boşluktan bomboş başka bi boşluğa...
İşte bu yüzdendir yalnızlığım... Benim dilimde garip bi yol şarkısı varken, kimseyi hayatıma dahil edemeyişim bu yüzdendir...
Özlerim, ama susarım... Hani demiştimya acılar bizim için diye, bunu bilir susarım. Terkedilmek korkusu da cabası der içimden bir kez daha susarım...
Sen hiç hasta yatağında terkedildin mi?
Sonra her yanındayım diyene güvenmek istedin mi?
Güvenmeye çalışıp yeniden hayal kırıklığına uğradın mı?
Şimdi sadece uzaklaşıp, gülümsüyorum...
Yalnızlığı bu yüzden seviyorum, Çünkü o beni hiç terketmedi!
İşte bu yüzden, sorma bana neden diye...
Tek  korkum; mutlu olmakla mutsuz olmak arasında bi yerde sıkışıp kalmak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder